Bi'şey mi bakmıştın? (blog içi arama)

27 Haziran 2008 Cuma

İş sorunları

Ben kendimi bildim bileli vardır bu sorun, işsizlik. Aslında bu konuda söylenebilecek pek birşey yok. Zaten asgari maaşa "maaş" demenin bile saçma olduğu bir ülkede işsiz insan olmamasını beklemek hayalperestlik olmaz mıydı? Bu devirde o miktardaki parayla -bekarlardan bahsetmiyorum, onlar yine idare edebiliyorlar- ev geçindirmek mümkün mü? Değil elbet. Madem öyle adam neden "karın açlığına" çalışsın ki?

Bu konu çok uzayacağa benziyor ve benim de vaktim yok :) yorumları size bırakıyorum...

17 Haziran 2008 Salı

Bir ÖSS daha geride kaldı...

Bir ÖSS daha geride kaldı. Umutlar, hayaller ya gerçeğe döndü, ya da seneye kaldı. Hatta bazıları için geride kaldı. Ama her sene olduğu gibi bu seneki ÖSS den de yeni şeyler öğrendik...

Haftalar önceden yapılan uyarıların aslında pek birşey ifade etmediğini öğrendik, halkımızın ne kadar çabuk galeyana geldiğini, ne koparsak kârdır zihniyetinin yakamızı bir türlü bırakmayacağından da iyice emin olduk...

Hacı Sabancı Lisesinde girdim sınava. Sınavdan önce banklardan birinde babamla oturuyoruz, yanıma bir "adam" geldi.

-Oturabilir miyim?
-Tabii abi..

Biraz gündemden konuştuk, sohbet yine -tam da olması gerektiği gibi- sınava geldi.

-Abi kaç puan hedefliyosun?
-Bana 160 yetiyo
-Ciddi misin?
...

Derken içeri alınmaya başladı adaylar. Bu arada, bölmüş gibi oluyorum ama, bilmeyenler için giriş belgesindeki birkaç uyarıyı açıklayayım, zira bu uyarıları bilmezseniz pek bir anlam ifade etmez anlatacaklarım.

Ön kısımda, turuncu renkli bir yazı bize "Cep telefonuyla gelen adaylar sınav salonuna kesinlikle alınmayacaktır" diyor. arka sayfada da aynı uyarı. Uyarılar başlıklı uyarı metnini okuyoruz. Bir tanesi yine aynı "... içeri alınmayacaktır" uyarısı. Son uyarıda ise "Cep telefonları salon girişinde emanete alınmayacaktır" yazıyor.

Şimdi ben telefon bana gün boyu lazım olduğu halde, bu uyarıları dikkate alarak telefonumu evde bırakırsam, ve telefonların salon girişinde emanete alındığını görürsem ne yapmalıyım? Yine ben cevaplayayım, sessiz kalıp oturmalıyım.. Kısaca, bundan sonra uyarıları dikkate almamalıyım...

Sınav bitti, evlerimize döndük vesaire. Ertesi gün -yeni mezun oluyorum liseden- kep töreni provası için okulda buluştuk arkadaşlarla. Bir tanesinden duyduğum sözleri aynen iletiyorum:

-Ya abi benim yanımda 8 aylık hamile kadın vardı, artık n'apcaksa ÖSS yi..

Bir diğeri,

-Benim sınıftaki tek yeni mezun bendim abi etrafıma bakıyorum -falan filan-...

Bir başkası,

-İlk 20 dakkadayız abi, bi baktım millet ayaklandı.. son 30 dakkaya girdiğimizde sınıfta bi ben, iki de kız vardı..

Diye gidiyordu konuşmalar..

Biraz da sınav sorularından bahsedelim. Bence genel olarak güzel hazırlanmış bir sınavdı. İptale gidebilecek birkaç soru var gibiydi. Matematik-2 nin yarısının türev-integral olması işime gelmediyse de iyi geçti diyebilirim :)

Umarım herkes emeğinin karşılığını almıştır diyorum ve daha fazla uzatmadan sözü siz, okuyucularıma bırakıyorum.

12 Haziran 2008 Perşembe

Bir abi kaybettim bugün...

Evet, bugün bir abi kaybettim. Önce kendisini bana dünyanın en güvenilir kişisi olarak tanıttı, ve güvenilirdi de başlarda. Aynen yıllar önce yıkılan Türk devletlerinin yıkılma nedeni gibi "Kalemi içten çökertti..."

En önem verdiğim şeylerden birini kaybetmeme neden oldu.

O öldü, en azından benim için...

11 Haziran 2008 Çarşamba

Buruk bir sevinç..

Dünkü maçı izlemeyeniniz yoktur sanırım? Hani asistini bir Türkün yaptığı, bir Türk tarafından atılan golle hepimizin içini cız ettiren maç. Hakan Yakın ve Eren Derdiyok.. Bir an ağlayacak gibi oldum ekran başında, ama Hakan'a baktığımda da durumu farklı değildi, içinde anavatanına, memleketine attığı golün acısı vardı, ya sevinemedi ya da bizi üzmemek için sevinmedi derken Eren Derdiyok'un sözleriyle karşı karşıya kaldım:

''İçimizden sevindik. Çünkü biz Türk'üz. Türkiye'ye karşı oynamaktan çok mutluluk duymadık. Ancak Türkiye'den bana hiçbir teklif gelmedi. Beni milli takıma davet ettiler de gitmedim mi? Bunun için İsviçre forması altında Türkiye'ye karşı oynamaktan mutlu olmadım. Böylesine büyük bir şampiyonada kendimi göstermek için bir fırsattı ve bunu değerlendirdim. Attığımız golde Hakan da ben de içimizden sevindik, ancak dışarıya belli etmedik. Bu bizim ülkemize karşı olan sevgi ve saygıdandır. Şampiyonanın en genç sporcusu olarak burada bulunmaktan gurur duydum. Sezon başında Trabzonspor'dan teklif almıştım. Ancak benim futbol kariyerim açısından doğru bir teklif olmayacağını düşündüğüm için kabul etmedim. Şayeti Beşiktaş veya Fenerbahçe'den teklif gelirse bunu düşünürüm.''

Yoruma gerek var mı bilmiyorum. Eğer var diyorsanız, buyrun yorum sizin...

Kader karşılaşması bugün

Euro2008 bir rüzgar gibi esiyor şu anda, herkese dertlerini bir süreliğine unutturarak eğlenmelerini sağlıyor, gündemden uzaklaştırıyor adeta. Herkes "BİZ" diyor. Birlik, beraberlik had safhada, ama unutulan birşey var, biraz da "SİZ" demek...

Unutulan diyorum, çünkü bu eğlenceli organizasyon bir gladyatör savaşına, sahalar arenaya dönecek böyle giderse. Geçen seneleri hatırlayın, Dünya Kupasını.. Yine aynı takımla "Kader Maçı"mız vardı. Atmosfer neredeyse aynıydı, iki taraf ta sadece "BİZ" diyordu. Dostluktan, kardeşlikten bahseden birilerini bulmak mı? Hiç sanmıyorum...

Ama öyle umuyorum ki bu akşam herkese gerçek futbolu gösterecek iki takım da, sonunda da kazanan insanlık olacak. Öyle umuyorum ki taraflar birbirine kardeşçe sarılabilecek bugün. "İmkansız..." dediğinizi duyar gibiyim, ama hayal kurmak insanı insan yapan yegâne şeylerden değil midir?

Hakeden kazansın diyorum ve iki takıma da sevgilerimi yolluyorum...

10 Haziran 2008 Salı

Gençlik nereye gidiyor?

Etrafıma şöyle bir bakıyorum da, çok gerilerde kalmışız! Çok gerilerde kalmışız dediğim, 10 seneden daha önceki zamanlarda çocukluğunu yaşamış olanlardan bahsediyorum. Bizim zamanımızda saklambaç vardı, istop vardı, körebe vardı..

Etrafıma şöyle bir bakıyorum da, ya zaman çok hızlı ilerliyor, ya da toplum kan kaybediyor, gençlerimizin beyni sulandırılmaya çalışılıyor!

Geçen gün "Amerikalı" biriyle tanıştım, adı veya nerde karşılaştığımız önemli değil. Önemli olan şu: Tam "8" çocuğu var. Çocuklarını bir görseniz, hepsi o kadar tatlı o kadar şirin ki... ve evlerinde televizyon yok! Ne kadar şaşırtıcı değil mi? Bana sorarsanız şaşırtıcı değil, üzücü bir olay bu. Hayır, paraları olmadığından değil tabii ki.. Adam çocuklarını nasıl yetiştireceğini biliyor sevgili ülkem.

Biz gençliğimizi eriteduralım, onların körpecik beyinlerini saçma sapan birtakım programlarla, kan ve şiddet dolu video oyunlarıyla dolduralım, sonra diyelim ki "Türk isterse dünyayı fetheder"

Buyrun yorum sizin..

Bilmem ki bunların ne anlamı var..

Almış başını gidiyor, bir üste çıkma çabası.. Yani ne anlamı var bütün bunların? biri der ki türbanlı girebileyim, biri der ki yok giremeyesin... Tamam bunlar onları ilgilendiren meseleler, e o zaman halledin aranızda? Tüm ülkeyi ayağa kaldırmaya ne gerek var?

Aklıma şu soru takılıyor millet Laiklik deyince "Laiklik din ve devlet işlerini birbirinden ayrı tutmak değil mi?" O zaman niye milletin kafasını karıştırıyorsunuz? Madem birbirinden ayırmak lazım, siyaset yapmayın bu konu üzerinden. Bırakın milleti birbirine kırdırmayı, herkes dostça kardeşçe yaşasın..

Anlamsız işlerle halkı galeyana getirmeyin :) Hepimiz kardeşiz :)
Özel Arama