Bi'şey mi bakmıştın? (blog içi arama)

25 Temmuz 2008 Cuma

Tercihlerimi bugün verdim

Evet, bugün tercihlerimi verdim. Hani şu ÖSS sonucunda gireceğim üniversite olayı.. Birinci tercihim İstanbul Üniversitesi Veteriner hekimlik, ikincisi ise aynı üniversitenin Peyzaj Mimarlığı bölümü.

Veterinerlik zaten kesin, peyzaj mimarlığını ne olur ne olmaz diye yazdım. Bilmeyenler için mesleklerin kısa açıklamalarını da yazmak istiyorum, izin verirseniz :)

Veteriner, latince hayvan demek olup, veteriner hekim ise evcil ve yabani hayvanların hastalıklarının teşhis ve tedavileri, ıslahıyla uğraşan kimseye verilen isim. Her türlü hayvan hastalıklarının teşhis ve tedavileri, hayvanların üreme ve ıslahlarıyla gıda kontrol hizmetleri, zoonoz hastalıkların (hayvanlardan insanlara, insanlardan hayvanlara bulaşan) önlenmesiyle uğraşan mesleğe veteriner hekimlik denir. Veteriner hekimlik mesleği dünyada en eski tarihe sahip mesleklerinden birisidir. Hayvanların evcilleştirilerek insanlara faydalı olmaya başlamasıyla birlikte veteriner hekimlik mesleği de ortaya çıkmaya başlamıştır. Hayvanların ehlileştirilmesiyle insanların beslenme işi daha düzenli hale gelmiş, bunların et, süt, yumurta, yün gibi verimlerinin daha fazla arttırılarak en yüksek verim elde etme yolları araştırılmaya başlanmıştır.


Peyzaj mimarlığı, tanımlanması en güç tasarım dallarından biri. Bu zorluğun nedeni, doğa kadar çok yönlü ve karmaşık bir olguyla insan algılarına indirgenmiş ve soyutlanmış olarak çalışıyor olması. Peyzaj mimarlığı disiplinini öne çıkaran ve gündeme taşıyan da aslında tam olarak bu indirgeme ve soyutlama. Doğa, mekan ve yapay olanın arasındaki karmaşık denge, peyzaj mimarının rolünün bir simgesini oluşturuyor. Doğa ve yapay olan arasındaki uyumu yakalama çabaları, insanlık tarihi kadar eski olsa da, “bizi koruyan ve besleyen çevre” ile kentlerin keskin gerçekliği arasındaki denge, bu tarihin başlangıcından bu yana çarpıcı biçimde değişti. Modern toplumlarda peyzaj mimarlığına verilen önemin ve duyulan ilginin her geçen gün artması, bu farkındalıkların bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor.

Gerekliliklerin ve / veya umursamazlıkların ürünü olan projeler, mekanların karakterini zedelemeye her yeltendiğinde başvurulan peyzaj mimarı, mekan bilincini gerçekten koruyabilecek, ya da bunu en azından diğerlerinden daha iyi yapacak tek kişi mi? Disiplini anlamak için dikkate alınması gereken çalışmalardan biri olan “L’alternative du paysage” (Sébastien Marot), aradaki farkı açıkça ortaya koyuyor. Marot, peyzaj mimarını, günümüz toplumunda bir mekandaki kültürel ve doğal şartları göz önünde bulundurarak “yaratıcı anamnezlerle” bir tasarım ortaya koyabilecek tek kişi olarak tanımlıyor. Mimarlık disiplininden farklı olarak, peyzaj mimarlığının “her zaman geçerli yöntemleri” olması mümkün değil. Açık alanda ve büyük ölçekte çalışılması ve tasarıma konu olan her alanın kendine has özelliklerinin olması, tasarımın da benzersiz olmasıyla sonuçlanıyor, zaten böyle olması da gerekiyor. Ortaya çıkan her tasarım, yaratıcı olmanın risklerini de beraberinde getiriyor. Kendi içinde tutarlı olan kültürel bir çevreyi oluşturmak ve onu zenginleştirmek, peyzaj mimarının en önemli görevlerinden biri.

Peyzaj tasarımı, katıldığı projeye ve uygulandığı mekana değer katan bir unsur. Bu değer ekonomik olabileceği gibi, aynı zamanda kültür ve algıdan meydana gelen bir karışımı da sergiliyor. Mekan analizleri sonucu peyzaj mimarı, elindeki verileri tasarıma dönüştürüyor. Ortaya çıkan tasarımın derin bir altlığa mı sahip yoksa sığ ve sıradan mı olduğunu ise kullanıcı davranışları belirliyor.


Umarım işinize yarar :) hepinize mutlu günler. Bu arada, İzmir'e -nihayet- tatile gidiyorum, bir süre yeni yazı göremeyebilirsiniz, irtibatı koparmayalım :) (kısa açıklama da bayaa kısa olmuş, bi daha bu kadar kısa yazmayayım bari :) )

13 Temmuz 2008 Pazar

Sokak çocukları

Hiçbirşey söylemiyorum, söyleyemiyorum.. sadece videoyu izleyin lütfen.. ve yorumlarınızı bekliyorum..


Burdan izleyebilirsiniz..

6 Temmuz 2008 Pazar

Yeni nesil konsollar

Çoğu insan gibi konsolların gereksiz olduğunu düşünürdüm. Çoğu derken çevremdekilerden aldığım tepkilere bakarak konuşuyorum. Ama geçen hafta bu düşüncem tamamen değişti..

Geçen hafta "Nintendo Wii" denen yeni nesil konsollardan birini aldım. Eve götürüp oynamaya başladım, ama ne oynamak! Tam beş saatim uçup gitti.. İşte o an konsol denen meretin nasıl bir furya olduğunu anladım.. Kopamıyordum.. Dün yine paraya kıyıp oyun almaya karar verdim, zira wii sports ve wii fit oyunları artık bana yetmiyordu. Ve bir ilki başarıp (!) babamı internetten alış-veriş yapmaya ikna edip kredi kartını aldım..

Telefon hatlarının -telekom sağolsun- kısa bir süre için kesilmesiyle internetim durdu, açıldığında hiç vakit kaybetmeden siparişimi verdim.. Ve şimdi oyunumu bekliyorum :)

Peki benim düşüncem nasıl değişmişti? O kadar parayı nasıl olmuş da bir konsola vermiştim? İşte tam burda Media Markt devreye giriyor. Media Markt -reklam amaçlı değil, vallahi para mara almıyorum adamlardan- Neredeyse tüm ürünlerini yerinde deneme imkanı sunuyor size, neredeyse tümü diyorum çünkü pilleri kullanmamıza izin vermediler :)

Bu arada, eğer konsol alacaksanız sakın makinaya verdiğiniz parayla kurtulacağınızı sanmayın, zira oyunlar 100-160 Lira arasında değişen fiyatlara sahip ve aksesuarlar da bir o kadar el yakıyor. Az önce Wii Remote ve nunchuk fiyatı sordum Media Markt tan, aldığım cevap: "Wii Remote 159 TL Nunchuk 79 TL" efendim :)

Size bazı fotolar da buldum :)


Wii nin normal hali:


Wii için bazı aksesuarlar -silah ve spor kitleri-:




Kilo vermenize yardımcı olacak süper bir alet! Wii Fit Balance Board -en azından bende işe yarıyor :) - :

4 Wii Remote, 4 nunchuk, 1 Wii, 7 oyun konulabilen ev için hazırlanmış özel bir stand:


Son olarak, PS3 oynayan bir bayanla Wii oynayan bir bayanın arasındaki fark :) tahmin edin hangisi Wii oynuyor? :) :

Özel Arama