Bi'şey mi bakmıştın? (blog içi arama)

20 Kasım 2010 Cumartesi

Susma sevgili

Susma lütfen çünkü sen sustukça sıra bana geliyor
Dalgaların arasında kaybolan yüzgeçler misali
Önümde kağıt, kayboluyorum kelimelerin içinde
Ve gözlerimde bir tek sen var
Sana yazıyorum ama senin cümlelerinle

Senin cümlelerinle diyorum
çünkü bütün cümleler sana ait aslında
Bütün kanallarda sen varsın
Bütün saatler seni gösteriyor
Yalnızlık pınarında iki damla gözyaşısın adeta

Gözyaşısın diyorum
çünkü hayatımdaki izler anlamsız senden sonra
Televizyondaki kötü haberleri görmüyorum
Yalnızlık şarkıları hiç yazılmamış, ağıtlar hiç yakılmamış
Ve en kötü aşklar hiç yaşanmamış senden sonra

Bitmemiş şiirler gibisin benim gözümde
Başlarken çekinmediğim
Ve bitirmeye kıyamadığım son mısramsın...

4 Haziran 2010 Cuma

Yine, yeniden...

Yine metrobüsteyim, yine kucağımda bilgisayar. Sınava yetişmeye çalışıyorum, ki durum pek iç açıcı değil. Sınava yarım saat kala okula bir saat mesafedeyim. Umutlar bütünlemelere kaldı yine…
Hayat çok garip be sevgili okur, vapurlar falan, hani suyun üstünde tonlarca ağırlıktaki gemiler, ruhumuzun üstündeki tonlarca ağırlıktaki yükler, başımızdaki sorumluluklar… Bunlara rağmen ayakta kalınabiliyor ya, “helal olsun!” diyorum o zaman.
Girizgah biraz anlamsız gelmiş olabilir. Ama İstanbul’un suretindeki umutsuz hüznü görüyorum bugün. Buna rağmen ayakta kalmaya çalışan milyonlarca insan. Ve baktığında hepsinin anıları var, tıpkı senin ve benim olduğu gibi. Söylenememiş sözler, bitmemiş işler, kaçırılmış bir öğün…
Kitap gibidir insanlar, okudukça tanırsın, zevk almaya başlarsın. Her insan ayrı bir anı defteri, ayrı bir örnektir hayatımıza. Sayfaları çevirdikçe hüzün, gurur, öfke ve aşkı görürsün. Yaşanmışlığın bıraktığı tüm izler bir bir açığa çıkar.
Bazılarında hüznü görürsün sadece, hayat enerjini emer. Her şeye kötümserdir, tavşanın zıplamasına bile. Mümkün olduğunca çabuk kaçman gerektiğini hissedersin ama yapamazsın. Hüzün zinciriyle bağlamıştır prangaları ayaklarına ve senden yardım ister gözlerine bakarak. Bırakamazsın işte.
Bazılarında gururu görürsün, hoşuna gider belki ama uygun değildir sana bu yaşam tarzı. Hangimiz depremde tek bir can kaybı oldu diye, bir turist kalp krizinden öldü diye intihar edebilir? “Ama bu gurur değil mi?” dedin? Size uygun olmadığını zaten paragrafın ilk cümlesinde söylemiştim.
Bazılarında ise öfkeyi görürsün. Yaşanan bütün acıların bileti kesilmiş ve suçlular belirlenmiştir. İnfaz gününü bekler, en azından o günün geleceğini ümit eder kişi. Kimseye acımaz, hatta kesilen tüm cezaların arkasındadır. Bir gün o ceza kendisine de kesilmeyecekmiş gibi…
Bazen, çok nadir olsa da, aşkı görürsün insanlarda. Ormandaki ağaç yaprakları bile sevdiğini hatırlatır ona. Bu demek değil ki mutludur, seven her zaman mutlu olacak diye bir kural yok. Sevilse de fark etmez. Her şeyinin, yaşamının dahi, ona bağlı olduğunu düşünürsen anlayacaksın ne demek istediğimi…

Burada bitirmek istiyorum. Uykum var, hatalarımı mazur gör lütfen sevgili okur…

9 Nisan 2010 Cuma

Havadan sudan...

Uzunca bir süredir yapmadığım iki şeyi yapıyorum şu anda, metrobüste netbookumu açmak ve blogum için yazı hazırlamak…
Bu süre zarfında geçen olayların gerçekten büyük, stresli, sorumluluk gerektiren, yorucu gibi tabirlerle ifade edilmesi diğer kişilere göre doğru olsa da bana göre abartı. Şimdiye kadar hiçbir zaman altından kalkamayacağım sorumluluklar almadım, altından kalkamayacağım yükün altına girmedim ve en önemlisi; yapmaya niyetlendiğim hiçbir şeyden pişman olmadım. Olduğumu söylesem de inanmayın zaten…
Neye sinirleniyorum biliyor musun sevgili okur? Yüzüme bakarken mutlu mutlu gülümseyen insanların arkamdan atıp tutmasına… Bir şarkı sözü var, bilmem bilir misiniz?
“Yüzüme bakarken sorunsuz ve şapşal gibidir, yüzüme dönük değilken patlar kininiz. Zaman alıp götürür her şeyi bende fazla kasmam bilirim, dostlar silinir, aşklar silinir…”
Dost dediğiniz adamların, hatta kardeşim diye hitap ettiğiniz adamların arkanızdan söylediklerini duymak ne hissettirirdi size? “Xxxxx mi? Bırak o şer*fsizi ya” demeleri? Ve ertesi gün gelip de size “Naber abi nasılsın?” dediğinde yüzüne bakmadığınızda “Hayırdır, bir sorun mu var?” diyerek yardımcı olmaya çalışması?
İşte bu koyuyor insana.
Geçelim bunları, daha fazla sıkmayayım sizi. Müziğin hayatımda büyük bir yer kapladığı doğru. Giyim tarzım da yakınlık duyduğum müziğe ve kültüre göre zaten. Farkettim ki; kişileri dış görünüşlerine bakarak yargılamak moda olmuş ülkemizde. Serseri olmak kolay mı? Size göre belki, ama bana göre değil. Ben o şekilde yaşayamam…
Çok melankolik oldu, değil mi?
Özel Arama