Bi'şey mi bakmıştın? (blog içi arama)

9 Eylül 2008 Salı

Facebook - "artık çok amele gaynıyo bende çıhmayı düşünüyom"

Tüm Facebook kullanıcılarının dikkatine

Facebok denen şeyi aktif olarak kullanıp kullanmadığınızı anlamak için yaptığınız işlemlerin kontrol edilmesi yeterlidir, ve facebook yönetiminin elinde bu yetki var. Yani, sadece giriş çıkış bile yapsanız, bunlar kaydedilir ve akif olup olmadığınız anlaşılır.

O yollanan yazıda geçenlerin ise hiçbir hükmü yoktur. İsteyen herkes mesajının altına "Mark Zuckerberg" yazıp yollayabilir. Ayrıca bir de 15 kişiye yollayın meselesi var yanlış hatırlamıyorsam? ya 15 kişi tanımıyorsam ben facebookta? silinecek mi hesabım?

Paralı olacakmış a gelelim, msn için de aynı şeyi dediler (mavi olcak falan filan) n'oldu? anlamsız, saçma sapan mailler olarak mail kutumuzu boşuna doldurup silmek için zamanımızı harcattı..

Tabii siz yine bu mesajı takmayacaksınız, gereksiz ve saçma sapan şeyleri yollamaya devam edeceksiniz.. Biraz oturup düşünün lütfen..

Haa son bi not, Mark Zuckerberg Türkçe bilmez...

http://gabriel-mequer.blogspot.com kurucusu GabrieL MeQueR


İşte o metin:

"Tüm Facebook kullanıcılarının dikkatine: Facebook son zamanlarda aşırı derecede kalabalıklaştı.

Birçok kullanıcı Facebook'un yavaşlamasından şikayetçi. Kayıtların gösterdiğine göre bunun sebebi çok fazla aktif olmayan kullanıcı olması. Öte yandan çok fazla yeni Facebook kullanıcısı var. Biz bu mesajı, kullanıcıların aktif olup olmadığını bulmak için çevrenize gönderiyoruz.

Eğer aktif kullanıcı iseniz lütfen 15 kişiye bu mesajı kopyala+yapıştır yapın (yani gönderin diyor). Bu mesajı 2 hafta içinde göndermeyenler, yeterli boş alan açılabilmesi için tereddütsüz silinecektir. Eğer Facebook hâlâ çok kalabalık olursa kibarca bir parça bağış isteyeceğiz (ödemeli yapacaklar kelekler). Fakat bu mesajı tüm arkadaşlarınıza gönderdiğinizde bize kimlerin aktif kullanıcı olduğunu gösterecek ve üyeliğiniz silinmeyecektir


Facebook kurucusu Mark Zuckerberg"

10 Ağustos 2008 Pazar

Tatil anıları

İzmir'e gideceğimi daha önce yazmıştım sanırım, tam yerini vermem gerekirse İzmir/Karaburun a gittim tatil için. Bir nevi cennetin dünyaya yansımasını gördüm orda. Kaldığım yer denize 100 metre kadar bir uzaklıkta, arkasında ise dağlar var. Kekik, nane, ve daha adını bilmediğim onlarca otla dolu bir dağ... İnanılmaz bir kokusu var..

Plajların o kadar güzel olduğunu söyleyemem, her taraf çakıllarla ve çakıllardan daha büyük taşlarla dolu. Sadece bir bölgede kum bulabiliyorsunuz, oranın hemen dibinde de paslı bir gemi yatıyor. Ama yine de eğlenceli..

Karaburun'un kendisine ait "Bodrum" u ve "Çeşme" si de var. Çeşme'ye gitmeye vakit bulamadım, ama Bodrum'u gördüm. "Gördüm" diyorum, çünkü bakıp çıktım, zira çok doluydu :)

Bir de, balığa çıktık kayıkla -kürek ve birçok malzeme daha vardı yanımızda elbette- ve bu sayede beni deniz tuttuğunu öğrendim :) buna rağmen 4 kez olta atmayı başardım, birincisi boş, ikincisinde bir kopez,üçüncüde çift kopez, dördüncüde de bir kopez yakaladım. Bir anlamda 4de 4 yaptım :)

Karadan bahsetmek gerekirse, böyle bir yer için inanılmaz ucuz arsalar. Metrekaresi 5-6 lira civarı diye duydum. 700 metrekarelik bir arsa 4-5 milyar yani.. İsteyenler için bir adet disko da var. "Disko Mimas" ..

Urla'ya falan da uğradık geri dönerken -bu arada "Urla Sestel" e çok teşekkür ediyorum burdan, aldığımız kamera bozuldu sıfırıyla değiştirdiler, mp3 üm bozuldu yerine telefon verdiler :) - Kardeşim adamın birine "Denizin evi nerde amca" deyince adam biraz afallasa da "onlar istanbula gitt"i dedi :) (Deniz "Kavak Yelleri" dizisinde bir oyuncu)

Unutmadam, Karaburuna gidecekseniz, ucuz olan tek şey balık ve arsalar, haberiniz olsun :)

Bir de, Ferhat Göçer'in Karaburunda bir yazlığı var :)

25 Temmuz 2008 Cuma

Tercihlerimi bugün verdim

Evet, bugün tercihlerimi verdim. Hani şu ÖSS sonucunda gireceğim üniversite olayı.. Birinci tercihim İstanbul Üniversitesi Veteriner hekimlik, ikincisi ise aynı üniversitenin Peyzaj Mimarlığı bölümü.

Veterinerlik zaten kesin, peyzaj mimarlığını ne olur ne olmaz diye yazdım. Bilmeyenler için mesleklerin kısa açıklamalarını da yazmak istiyorum, izin verirseniz :)

Veteriner, latince hayvan demek olup, veteriner hekim ise evcil ve yabani hayvanların hastalıklarının teşhis ve tedavileri, ıslahıyla uğraşan kimseye verilen isim. Her türlü hayvan hastalıklarının teşhis ve tedavileri, hayvanların üreme ve ıslahlarıyla gıda kontrol hizmetleri, zoonoz hastalıkların (hayvanlardan insanlara, insanlardan hayvanlara bulaşan) önlenmesiyle uğraşan mesleğe veteriner hekimlik denir. Veteriner hekimlik mesleği dünyada en eski tarihe sahip mesleklerinden birisidir. Hayvanların evcilleştirilerek insanlara faydalı olmaya başlamasıyla birlikte veteriner hekimlik mesleği de ortaya çıkmaya başlamıştır. Hayvanların ehlileştirilmesiyle insanların beslenme işi daha düzenli hale gelmiş, bunların et, süt, yumurta, yün gibi verimlerinin daha fazla arttırılarak en yüksek verim elde etme yolları araştırılmaya başlanmıştır.


Peyzaj mimarlığı, tanımlanması en güç tasarım dallarından biri. Bu zorluğun nedeni, doğa kadar çok yönlü ve karmaşık bir olguyla insan algılarına indirgenmiş ve soyutlanmış olarak çalışıyor olması. Peyzaj mimarlığı disiplinini öne çıkaran ve gündeme taşıyan da aslında tam olarak bu indirgeme ve soyutlama. Doğa, mekan ve yapay olanın arasındaki karmaşık denge, peyzaj mimarının rolünün bir simgesini oluşturuyor. Doğa ve yapay olan arasındaki uyumu yakalama çabaları, insanlık tarihi kadar eski olsa da, “bizi koruyan ve besleyen çevre” ile kentlerin keskin gerçekliği arasındaki denge, bu tarihin başlangıcından bu yana çarpıcı biçimde değişti. Modern toplumlarda peyzaj mimarlığına verilen önemin ve duyulan ilginin her geçen gün artması, bu farkındalıkların bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor.

Gerekliliklerin ve / veya umursamazlıkların ürünü olan projeler, mekanların karakterini zedelemeye her yeltendiğinde başvurulan peyzaj mimarı, mekan bilincini gerçekten koruyabilecek, ya da bunu en azından diğerlerinden daha iyi yapacak tek kişi mi? Disiplini anlamak için dikkate alınması gereken çalışmalardan biri olan “L’alternative du paysage” (Sébastien Marot), aradaki farkı açıkça ortaya koyuyor. Marot, peyzaj mimarını, günümüz toplumunda bir mekandaki kültürel ve doğal şartları göz önünde bulundurarak “yaratıcı anamnezlerle” bir tasarım ortaya koyabilecek tek kişi olarak tanımlıyor. Mimarlık disiplininden farklı olarak, peyzaj mimarlığının “her zaman geçerli yöntemleri” olması mümkün değil. Açık alanda ve büyük ölçekte çalışılması ve tasarıma konu olan her alanın kendine has özelliklerinin olması, tasarımın da benzersiz olmasıyla sonuçlanıyor, zaten böyle olması da gerekiyor. Ortaya çıkan her tasarım, yaratıcı olmanın risklerini de beraberinde getiriyor. Kendi içinde tutarlı olan kültürel bir çevreyi oluşturmak ve onu zenginleştirmek, peyzaj mimarının en önemli görevlerinden biri.

Peyzaj tasarımı, katıldığı projeye ve uygulandığı mekana değer katan bir unsur. Bu değer ekonomik olabileceği gibi, aynı zamanda kültür ve algıdan meydana gelen bir karışımı da sergiliyor. Mekan analizleri sonucu peyzaj mimarı, elindeki verileri tasarıma dönüştürüyor. Ortaya çıkan tasarımın derin bir altlığa mı sahip yoksa sığ ve sıradan mı olduğunu ise kullanıcı davranışları belirliyor.


Umarım işinize yarar :) hepinize mutlu günler. Bu arada, İzmir'e -nihayet- tatile gidiyorum, bir süre yeni yazı göremeyebilirsiniz, irtibatı koparmayalım :) (kısa açıklama da bayaa kısa olmuş, bi daha bu kadar kısa yazmayayım bari :) )

13 Temmuz 2008 Pazar

Sokak çocukları

Hiçbirşey söylemiyorum, söyleyemiyorum.. sadece videoyu izleyin lütfen.. ve yorumlarınızı bekliyorum..


Burdan izleyebilirsiniz..

6 Temmuz 2008 Pazar

Yeni nesil konsollar

Çoğu insan gibi konsolların gereksiz olduğunu düşünürdüm. Çoğu derken çevremdekilerden aldığım tepkilere bakarak konuşuyorum. Ama geçen hafta bu düşüncem tamamen değişti..

Geçen hafta "Nintendo Wii" denen yeni nesil konsollardan birini aldım. Eve götürüp oynamaya başladım, ama ne oynamak! Tam beş saatim uçup gitti.. İşte o an konsol denen meretin nasıl bir furya olduğunu anladım.. Kopamıyordum.. Dün yine paraya kıyıp oyun almaya karar verdim, zira wii sports ve wii fit oyunları artık bana yetmiyordu. Ve bir ilki başarıp (!) babamı internetten alış-veriş yapmaya ikna edip kredi kartını aldım..

Telefon hatlarının -telekom sağolsun- kısa bir süre için kesilmesiyle internetim durdu, açıldığında hiç vakit kaybetmeden siparişimi verdim.. Ve şimdi oyunumu bekliyorum :)

Peki benim düşüncem nasıl değişmişti? O kadar parayı nasıl olmuş da bir konsola vermiştim? İşte tam burda Media Markt devreye giriyor. Media Markt -reklam amaçlı değil, vallahi para mara almıyorum adamlardan- Neredeyse tüm ürünlerini yerinde deneme imkanı sunuyor size, neredeyse tümü diyorum çünkü pilleri kullanmamıza izin vermediler :)

Bu arada, eğer konsol alacaksanız sakın makinaya verdiğiniz parayla kurtulacağınızı sanmayın, zira oyunlar 100-160 Lira arasında değişen fiyatlara sahip ve aksesuarlar da bir o kadar el yakıyor. Az önce Wii Remote ve nunchuk fiyatı sordum Media Markt tan, aldığım cevap: "Wii Remote 159 TL Nunchuk 79 TL" efendim :)

Size bazı fotolar da buldum :)


Wii nin normal hali:


Wii için bazı aksesuarlar -silah ve spor kitleri-:




Kilo vermenize yardımcı olacak süper bir alet! Wii Fit Balance Board -en azından bende işe yarıyor :) - :

4 Wii Remote, 4 nunchuk, 1 Wii, 7 oyun konulabilen ev için hazırlanmış özel bir stand:


Son olarak, PS3 oynayan bir bayanla Wii oynayan bir bayanın arasındaki fark :) tahmin edin hangisi Wii oynuyor? :) :

27 Haziran 2008 Cuma

İş sorunları

Ben kendimi bildim bileli vardır bu sorun, işsizlik. Aslında bu konuda söylenebilecek pek birşey yok. Zaten asgari maaşa "maaş" demenin bile saçma olduğu bir ülkede işsiz insan olmamasını beklemek hayalperestlik olmaz mıydı? Bu devirde o miktardaki parayla -bekarlardan bahsetmiyorum, onlar yine idare edebiliyorlar- ev geçindirmek mümkün mü? Değil elbet. Madem öyle adam neden "karın açlığına" çalışsın ki?

Bu konu çok uzayacağa benziyor ve benim de vaktim yok :) yorumları size bırakıyorum...

17 Haziran 2008 Salı

Bir ÖSS daha geride kaldı...

Bir ÖSS daha geride kaldı. Umutlar, hayaller ya gerçeğe döndü, ya da seneye kaldı. Hatta bazıları için geride kaldı. Ama her sene olduğu gibi bu seneki ÖSS den de yeni şeyler öğrendik...

Haftalar önceden yapılan uyarıların aslında pek birşey ifade etmediğini öğrendik, halkımızın ne kadar çabuk galeyana geldiğini, ne koparsak kârdır zihniyetinin yakamızı bir türlü bırakmayacağından da iyice emin olduk...

Hacı Sabancı Lisesinde girdim sınava. Sınavdan önce banklardan birinde babamla oturuyoruz, yanıma bir "adam" geldi.

-Oturabilir miyim?
-Tabii abi..

Biraz gündemden konuştuk, sohbet yine -tam da olması gerektiği gibi- sınava geldi.

-Abi kaç puan hedefliyosun?
-Bana 160 yetiyo
-Ciddi misin?
...

Derken içeri alınmaya başladı adaylar. Bu arada, bölmüş gibi oluyorum ama, bilmeyenler için giriş belgesindeki birkaç uyarıyı açıklayayım, zira bu uyarıları bilmezseniz pek bir anlam ifade etmez anlatacaklarım.

Ön kısımda, turuncu renkli bir yazı bize "Cep telefonuyla gelen adaylar sınav salonuna kesinlikle alınmayacaktır" diyor. arka sayfada da aynı uyarı. Uyarılar başlıklı uyarı metnini okuyoruz. Bir tanesi yine aynı "... içeri alınmayacaktır" uyarısı. Son uyarıda ise "Cep telefonları salon girişinde emanete alınmayacaktır" yazıyor.

Şimdi ben telefon bana gün boyu lazım olduğu halde, bu uyarıları dikkate alarak telefonumu evde bırakırsam, ve telefonların salon girişinde emanete alındığını görürsem ne yapmalıyım? Yine ben cevaplayayım, sessiz kalıp oturmalıyım.. Kısaca, bundan sonra uyarıları dikkate almamalıyım...

Sınav bitti, evlerimize döndük vesaire. Ertesi gün -yeni mezun oluyorum liseden- kep töreni provası için okulda buluştuk arkadaşlarla. Bir tanesinden duyduğum sözleri aynen iletiyorum:

-Ya abi benim yanımda 8 aylık hamile kadın vardı, artık n'apcaksa ÖSS yi..

Bir diğeri,

-Benim sınıftaki tek yeni mezun bendim abi etrafıma bakıyorum -falan filan-...

Bir başkası,

-İlk 20 dakkadayız abi, bi baktım millet ayaklandı.. son 30 dakkaya girdiğimizde sınıfta bi ben, iki de kız vardı..

Diye gidiyordu konuşmalar..

Biraz da sınav sorularından bahsedelim. Bence genel olarak güzel hazırlanmış bir sınavdı. İptale gidebilecek birkaç soru var gibiydi. Matematik-2 nin yarısının türev-integral olması işime gelmediyse de iyi geçti diyebilirim :)

Umarım herkes emeğinin karşılığını almıştır diyorum ve daha fazla uzatmadan sözü siz, okuyucularıma bırakıyorum.
Özel Arama